1. kendisi ve hdp hakkında "piyon" yorum yapılan kişidir. 7 haziran'dan bugüne partinin görüşünde ve ilkelerinde hiçbir değişiklik olmamasına, bunca barış söylemine rağmen, bunca akıl dolu açıklamasına, bunca birleştirici çabasına rağmen "eli kanlı terörist" olarak algılanmasını sağlayanların kimin piyonu olduğunu konuşalım önce. selahattin demirtaş size ne etti oturun bi açıklayın. bunca okuma yazma bilen akıllı olduğu düşünen gerzekler sürüsü iktidarın oyuncağı olup iktidara sövüyor. geldiğimiz noktanın tek reel sebebi 7 haziranı yok sayan kimse o. bu kadar basit. ama o zamanlar ilk bir kaç ayda bunu anlayan insanlar çoktan unutmuş durumda. eski bir söz vardır "savaş ne kadar uzun sürerse taraflar ne için savaştığını o kadar kolay unuturlar". barış diyen insanları, bizi kamplaştırmaya çalışan insanların istediği şekilde yerin dibine sokmak ahmakların işidir, aynı adamlar yarın iç savaş çıkıp birbirini boğazladığında da kendilerine bir günah keçisi bulacaklardır. ahmaklığın sonu böyle olur, sürekli etrafında suçlu arayan vücudu büyük, kafa ergen bu sürüyü 3-5 haber ve antipropogandayla barış düşmanı hale getirmek çok kolaydır. bir tek adamın ihtirası, bir tek adamın ölene kadar yargılanmama isteği için çektiklerimizi algılamıyor ve suçu barış isteyen, her adımını bu ülkenin ezilenleri için atan bu adama atıyorsa gerçekten yapacak bir şey kalmamış. masumlara üzülüyormuş ayaklarınızı gidin şoven ırkçılığın kalesi haline gelmiş ekşide yapın, bari burayı kirletmeyin. edit:imla
  2. bugün yaptığı grup konuşmasını çocuk, yaşlı, genç, kadın, erkek herkesin dinlemesi gerekiyor. son yıllarda yapılmış en iyi konuşmalardan biriydi. şu adam da olmasa siyasetin ortadoğudan hiç bir farkı kalmayacak.
  3. Vücut yaşını bilmediğim ancak kafa olarak 15 yasinda siyasete başlayıp 16 yaşında ahkam kesenlerin anlayamayacağı siyasetçidir. Ezilenlerin, mazlumların, emekçilerin, etnisitelerin ve ormanların ve toprağa düşen tohumun neler çekmiş oldugunu, bu cektiklerinden ürettiği siyaseti gerici ve milliyetçi sıglikla, ve egemenlerin ürettiği provokatif laflarla geliştirenlerin de alamayacağı siyasetçi. "Çok da tın" olmasına rağmen laf yetiştirenler zannederim konuşmayı dinlese hırsından modemin fişini çeker.
    Edit: link
  4. kendisinin hukuk dışı bir hareketi var mıdır gerçekten merak ettiğim siyasetçi. cümleler kast ediliyorsa, cümleler ifade özgürlüğü kapsamına girmemeli mi? terör örgütü ya da değil, ilişki kurmadığınız bir silahlı örgütün nasıl bitirilmesi gerekiyor düşünülmüş mü? dünyada bu tarz savaşlar hukuk içerisinde kalarak sonlandırılabilmişse, hukuk devletinin gücünü kamudan alan silahlı kuvvetlerinin hukuksuzlukları asıl önemsememiz gereken şey değil mi? maç yorumu yapar gibi kim kaç gol yedi hesabı yaparken insan hayatından konuştuğunu unutanlar mı çözecek bu meseleleri. dünya siyasi literatüründen, en azından sanayi inkılabından beri bireyin haklarıyla ilgili zerre kafasına bir şey sokmamış olanlar mı çözecek bu işleri. 100 yıl da geçse bu mesele çözülecek ve bu mesele demirtaş gibi insanlarla çözülecek, hukuk çerçevesinde ve kansız, insan haklarına saygılı, onurlu bir barışla çözülecek, barışın halkalara hiç bir zarar vermediği öğrenilecek, bu kadar kolay çözülebilecek bir şey için artık ölenler ölmüş olacak ve bunun vebali hepimizin üzerinde olacak. her savaş barışla biter ve her barıştan sonra "peki ölenler neden öldü" diye sorulur. her asker ya da gerillanın hayatının bizimkinden kıymetsiz olmadığını öğrendiğiniz gün bu meseleler çözülecek. kıymetsiz olmasın diye iki taraf da kendini kandırmak için bir şehit edebiyatı yürütüyor. demirtaş, sol ve kürt siyasi hareketi tarafından taviz vermekle, baskın egemen siyaseti tarafından da "terör örgütü destekçisi" olmakla suçlanıyor. bu adam bu denklemde harcanırsa büyük bir fırsat tepilmiş olur.
  5. dün diyarbakır'da bugün van'da yüreğini kan içinden çıkarıp kötülüğün kafasına kafasına vurmuştur. çok basit sorular sormuştur. ülkeye dair umudu kalmayanlar ferahlamak için açıp dinler
    - ogrenmeni gorevden alıyorsunuz paralelciler kandırmış öğretmenlik yapamaz diye , siz paralelciler sizi kandırmış diye allah affetsin diyorsun, öğretmenlik yapamaz ama cumhurbaskanligi yapar diyorsun.
    - hukumet, darbe olursa kim basbakan, kimler bakan olacaktı, listeler elinde neden açıklamıyor.
    -bugun en çok bagiranlar en çok cemaatçi olanlardır.

    -
  6. kendi mal evreninde güçlünün pompaladığı kadar siyaset bilen, egemenin oyuncağı haline gelmiş şişme bebeklerin tutuklanmasindan memnun olduğu, sadece söyledikleriyle zalimlerin, rantçıların, faşistlerin korkuku rüyası olmuş 6milyon insanin temsilcisi bir partinin başkanıdır, savaş suçlusu bir diktatöre baş eğmemiştir.
  7. "Demirtaş’ın uzun yolu

    Şahsi olarak da çok az insanın kaldırabileceği bir basınçla karşı karşıya olduğu halde cesaretinden taviz vermeyen, Türkiye’nin sürüklendiği korkunç geleceği öngörüp tek çıkış yolu olarak cesareti ve demokrasi mücadelesini gören ve gösteren Demirtaş’ın tavrının sahiplenme oranı Türkiye’nin geleceğine yön verecek.
    4 Kasım gecesi gözaltına alınan HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve arkadaşları için yeni bir siyasi mücadele süreci başladı. Ortadoğu ve Türkiye’de mağduriyet ve onun üzerine kurulu siyaset dili hak mücadelesi yürütenleri belli bir noktaya kadar taşıdıktan sonra reel siyasetin duvarıyla karşı karşıya bırakır. Demirtaş başından itibaren bu duvarın ayırdında olarak siyaset yapıyor. (Haziran 2014 tarihli “Bir Selahattin Demirtaş portresi”ni buraya koyarak bu faslı kısa tutalım) Ancak her biri kitap kalınlığında ıstırap barındıran tek tek Kürtlerin mağduriyetini gidermek üzere yola çıkan siyasi bir aktör olarak Demirtaş’ın da artık şahsi bir “mağduriyet” hikâyesi var.

    Demirtaş’ı hapse koyan güç, önümüzdeki yıllarda baş etmeye çalışacağı çok daha güçlü bir liderliğin inşasına katkı sunduğunu büyük olasılıkla daha şimdiden biliyor. Fakat o gücün önümüzdeki yılların hesabını yapacak kadar zamanı olmadığı ve Demirtaş’ı şimdikiyle kıyaslanamayacak kadar güçlendirecek operasyonu göze aldığı anlaşılıyor.

    Elbette insan hakları savunucusu bir avukatken siyasete atılan Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beri çok yoğun bir kuşatma altındaydı ve bu kuşatmanın finalinin hapishane olarak tasarlandığı görülüyor. Ancak, cezaevinden yolladığı mektubundan da anlaşıldığı üzere, Demirtaş mahpusluğu sadece bir kapatılma olarak değil, aynı zamanda siyasetinin yeni bir aşaması olarak algılıyor ve mağdur diline hiç yaslanmıyor. Bu açıdan hapishanenin Demirtaş’ın etkinliğini hedeflendiği ölçüde sınırlandıramayacağı görülüyor.

    HDP İÇİN SINAV ZAMANI

    Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden itibaren Türkiye siyasetinde yürüdüğü yolda hapislik, Demirtaş açısından kaçınılmaz bir son değil, Türkiye’nin sonu belirsiz gidişatında belki de uğranmadan geçilmeyecek bir durak. Demirtaş’ın o durakta ne kadar bekleyeceği ise dışarıda “bırakılanların” demokratik siyaset yapma becerisiyle doğrudan ilgili. Hatta daha da ileri giderek şunu söyleyebiliriz: HDP’li siyasetçilerin hapis süresini yine HDP muhalefetinin etkinliği belirleyebilir.

    4 Kasım operasyonunun esas hedeflerinden biri Demirtaş’ı siyasi arenadan izole ederek liderlik vasfının HDP’deki toparlayıcılığını bertaraf etmek. Demirtaş liderliğinin temel özelliği, yürüttüğü demokratik mücadelenin meşruiyetinden herhangi bir kuşku duymaması. Onu önceki Kürt liderlerden farklı ve güçlü kılan, devletin tüm kriminalize etme çabasına rağmen yürüttüğü mücadelenin meşruiyetine duyduğu bu inanç. O inancını mahkeme heyetinden herhangi bir talepte bulunmayarak, savunma yapmak yerine pozisyonunu “yargılatmayarak”, tutuklanma kararından sonra “mutlaka kazanacağız” diyerek ve hapishaneden yolladığı mektuptaki ifadelerle sürdürdüğü anlaşılıyor. Aynı tavrı Figen Yüksekdağ ve diğer HDP’li milletvekillerinin de göstermesi “dışarıda” kalan HDP’lilere bırakılmış en önemli mesaj olarak okunabilir.

    DEP’li Orhan Doğan Meclis’ten gözaltına alınırken bir polis memurunun önce boynuna sonra da başına elini bastırdığı görüntünün Kürtlerde yarattığı öfke kadar demokratik siyasete olan inancı da önemli ölçüde törpülemişti. 4 Kasım akşamı aynı “devlet eli” HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken’in de başına konarak inanç kırılması yaratılmak istendi. Baluken’in o eli savuşturması da yine devletten ziyade HDP’ye ve onun tabanına tarihi bir mesaj olarak okunabilir. Zira Baluken, meşruiyetlerine gölge düşürülmesine itiraz ettiği kadar mücadelelerindeki kararlılığın da simgesi olan bir tepkiyi ortaya koydu.

    6 AY ÖNCE 6 AY SONRA DEMİRTAŞ

    Dolayısıyla eğer bu süreçte HDP yalpalamaz ve dışarıda kalan kadrolarıyla meşruiyet inancından taviz vermeden siyaset yaparsa, hem kendi kaderini hem hapisteki yönetici ve üyelerini hem de seçmenini mevcut sele karşı yıkılmaz kılabilir.

    Nitekim altı ay önce, Express’in Haziran 2016 sayısı için yaptığımız söyleşide, Demirtaş şunları söylemişti: “Dokunulmazlık mı? Kaldırsınlar. Şehirlerimizi yakıp yıktılar. Keşke olmasaydı, ama yaptılar. Daha fazlasını da yapacaklar. Yapsınlar. Denemedikleri hiçbir yöntem kalmasın. Ve buna rağmen yıkılmadığımız görülsün ki, kazandığımız ve varolacağımız netleşsin. Umutsuz olan herkese ancak bunları anlatabilirim. Sel büyük diye paniğe gerek yok. Sel bitecek, geriye çamuru kalacak.”

    Demirtaş’ın bu söyleşiden altı ay sonra, Express’in Kasım 2016 sayısı için yaptığımız ve hapse girişinden hemen önceye rastlayan söyleşimizde de aynı kararlılığı şu sözlerle ifade ediyordu: “Durumu yeniden normal mücadele şartlarına çevirecek, OHAL ve dikta şartlarını ortadan kaldıracak bir direnişi ortaya koyuyoruz ve bunu başaracağız. Biz varoldukça Erdoğan kazanamayacak. Erdoğan’ın kazanması bizim yok olmamıza veya teslim olmamıza bağlıdır. Bunu da yapmayacağımıza göre, herkesin içi rahat olsun ve direniş hattında yerini alsın.”

    ZULME KARŞI HER YOL MUBAH DEĞİLDİR

    HDP’nin karşı karşıya bulunduğu zorlu yolun üzerinde sadece devlet bendi yok. Örneğin “zulme karşı her yol mubahtır” diskuruyla hareket eden yapılar, “zulme karşı tek yol demokrasi ve barış mücadelesidir” diyen HDP’nin mücadelesini etkisiz veya anlamsız görüyor. Mesela yaptığı saldırılarla çok sayıda sivilin canına kıyan TAK, giderek Kürtlerin demokratik mücadelesinin tüm dünyada kabul gören meşruiyetine de kastediyor. Diyarbakır’da HDP’li vekillerin tutulduğu karakola yapılan ve önce IŞİD’in sonra da TAK’ın üstlendiği, en az Türkiye kadar karanlık olduğu anlaşılan bombalı saldırı, HDP’nin ve Demirtaş’ın şiddet sarmalına karşı mücadelesinin ne kadar çetin, girift ve uzun erimli olduğunun olağanüstü simgesel bir örneğini teşkil ediyor.

    Türkiye’nin önünde öngörülebilir bir gelecek yok. Artık aklın hükmetmediği bir sahada demokratik siyaset yapanların akıbetini kestirmek mümkün görünmüyor. Dahası, akıl sağlığını koruyarak gelecek projeksiyonu çizmeye çalışanların dehşete kapılmaması için çok az neden var. Zira mevcut gidişata yukarıdan bakabilenler, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir dönemiyle kıyas kabul etmez bir toplumsal bölünme ve milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkileyecek karanlık gelecek görüyor. Bu dehşet verici geleceği görüp ülkesini terk edenlerin binlerce katı da bir gidiş yolu arıyor. Ancak karanlık geleceği değiştirecek olan bu değil. Ülkesini seven veya ülkesinin aydınlık geleceğiyle şahsi geleceğini özdeşleştirenlerin demokrasi mücadelesi bu gidişatı durdurabilir veya en azından yavaşlatabilir.

    DEMİRTAŞ CESARETE ÇAĞIRIYOR

    Demirtaş, zifiri karanlığın hakimiyetine teslim olup içindeki tüm ışıkları söndürerek varlığını sürdürebileceğini zannedenleri bir kez daha mum ışığı olmaya, cesarete çağırıyor.

    Şahsi olarak da çok az insanın kaldırabileceği bir basınçla karşı karşıya olduğu halde cesaretinden taviz vermeyen, Türkiye’nin sürüklendiği korkunç geleceği öngörüp tek çıkış yolu olarak cesareti ve demokrasi mücadelesini gören ve gösteren Demirtaş’ın tavrının sahiplenme oranı Türkiye’nin geleceğine yön verecek. Bu ışık güçlenirse, taşıyıcılığını da Selahattin Demirtaş isimli genç ve cesur insan hakları savunucusu üstlenecek. "

    İrfan Aktan - gazete duvar
  8. mardin'deki davada hukuk dersi vermiş siyasetçidir.

    kaynak: demokrathaber.com

    "

    hdp eş genel başkanı selahattin demirtaş, mardin’de yargılandığı davanın bugünkü duruşmasında, “milli irade temsil yetkim zorla elimden alınmıştır” dedi.

    cizre’de operasyonlar sürerken binaların bodrumlarında mahsur kalanlara ilişkin kullandığı ifadelerin ‘devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılama’ iddiasıyla yargılanan demirtaş, “ben ve arkadaşlarım ne bir asker, ne bir korucu, polis, sivil veya başkasının ölmemesi için siyaset yaptık. savcılık, benim milletvekili olduğumu unutup kendi kendimi meclis şahsında aşağıladığımı iddia etmektedir” ifadelerini kullandı.

    demirtaş, o dönemde bakanlıklarla görüşen milletvekillerinin tanık olarak dinlenmesini talep ederken “o dönemde şırnak-cizre hattında görev yapan kaymakam, vali ve komutanlardan kaçının gülen cemaati’ne üye olduğunun bakanlıktan sorulması istenilip dosyaya koyulmasını istiyorum” diye konuştu.

    demirtaş'ın savunması şöyle:

    "türklüğü, cumhuriyeti ve meclis’i alenen aşağıladığım iddia edildi. ancak hangi cümlelerimle bunu yaptığım belirtilmiyor. konuşmamın hiçbir yerinde hakaret yoktur. meclis’i eleştiren ya da aşağılayan, ima yoluyla bile, bir tek cümle bile geçmiyor. konuşmam baştan sona, ahmet davutoğlu başkanlığındaki hükümete eleştiri ve çağrı mahiyetindedir. dolayısıyla, şu aşamada aslında beraat kararı verilmesi gerekir.

    dokunulmazlığım ve diğer milletvekillerinin dokunulmazlığı, cumhuriyet tarihinde ilk defa yapılan bir uygulamayla kaldırıldı. ben parlamentodaki üçüncü büyük partinin eş genel başkanı ve grup başkanı’yım. dokunulmazlık tartışmaları günlerinde de görüşlerimizi ifade etmiştim, burada da tekrarlamak istiyorum.

    dokunulmazlıkların böyle kaldırılması hem anayasa’ya aykırıdır hem de yargılanmamızı imkansız kılmaktadır. dokunulmazlık 20 mayıs'tan öncesi için kaldırılmıştır. o dakikadan sonra dokunulmazlıklar devam etmektedir. daha önceki uygulamalarda dönem sonuna kadar kaldırılırdı. bizim hükümete teklifimiz, dokunulmazlıkların 550 milletvekilinin tamamını kapsayacak şekilde, dönem sonuna kadar kaldırılması yönündeydi. dokunulmazlıkların o şekilde kaldırılmasının doğru olmadığını söylemiştik. ben de dahil, bütün milletvekillerinin mutlak dokunulmazlıkları, 20 mayıs’tan sonra olduğu gibi devam etmektedir. yani, dokunulmazlık geleceğe doğru değil, geçmişe doğru kaldırıldı.

    yargılanmada bir çekinceye sahip değiliz. tam tersine, adil bir yargılanmayla hakkımızdaki iddialardan kurtulmak istiyoruz.

    mahkeme beni 20 mayis öncesi için yargilayabilir

    parlamentoda şu dakikada görev yapan milletvekilleri ile benim aramda dokunulmazlık yönüyle zerre kadar fark yoktur. mahkeme beni ancak 20 mayıs’tan öncesi için yargılayabilir. çünkü şu anda mutlak dokunulmazlığım devam ediyor.

    20 mayıs’tan sonra dokunulmazlık zırhı olduğu gibi korunmaktadır. burada, yargı mercilerinin kendi hakkını korumaya çalıştığını görüyoruz. ama aynı şekilde, devletin 3 temel erkinden biri olan yasama erkinin bir temsilcisi olarak benim de yasama hakkımı koruma hakkım vardır. yargı erki, yargılanma gücü ve etkisini kullanma hakkını, bir yasama üyesinin yasama faaliyetlerine katılma hakkından hangi yasaya dayanarak üstün görmektedir?

    ülkemizde ağır aksak da işliyor olsa, güçlerin ayrılığı ilkesi esastır ve hiçbir erkin diğer erk üzerinde kontrol, soruşturma hakkı yoktur. ancak şu anda bir yargı erki beni tutuklayarak yasama faaliyetinden fiilen alıkoymuştur.

    milli iradeden gelen haklarim zorla elimden alinmiştir

    ha keza mahkemeniz, 20 mayıs’tan sonra devam eden mutlak dokunulmazlığımı göz ardı etmiştir. benim milli iradeden gelen haklarım zorla elimden alınmıştır.

    söz konusu iddianamedeki konuşmayı yaptığım dönemde, cizre'de uzun süre devam eden askeri operasyonlar söz konusuydu. silahlı grupların hendek ve barikat yaptığı, güvenlik güçlerinin de operasyon yaptığı dönemlerdi. sokağa çıkma yasağının devam ettiği bu dönemde, cizre'de bir grup sivil yurttaşla ilgili olarak; kendilerinin silahlı gruplara dahil olmadığını, hatta bazılarının, dbp'nin pm üyesi olduğunu, bir binanın bodrum katında mahsur kaldıklarını, oradan çıkmak istediklerini, ancak yoğun ateş nedeniyle bir türlü çıkamadıklarını, bizden yardım talep ettiklerini belirten telefon görüşmeleri yapıldı.

    milletvekili arkadaşlarım durumu bana aktardıklarında başbakan, içişleri bakanı ve sağlık bakanı ile görüşmeleri için milletvekili arkadaşlarımı görevlendirdim. başbakan ile dolaylı, diğer ikisiyle ise yüz yüze görüştüler. onlar da, gerekenin yapılacağını söylediler. ambulanslar, sivilleri almak üzere mahalleye doğru harekete geçti. ancak ambulanslar sokağın girişine yaklaşınca, yeniden yoğun ateşin başladığı bilgisi bize ulaştı. bu durum birkaç kez üst üste ve 4-5 gün tekrarladı.

    bu sürede milletvekillerimiz, oradaki sivillerden dbp pm üyesi mehmet yavuzel ile telefon bağlantısı yaptılar. bu üçlü bir görüşmeydi. bir ucunda bakanlık, bir ucunda milletvekillerimiz, bir ucunda mehmet yavuzel vardı. konuşma kayıtları mahkemeye verilecektir. siviller çıkmak istiyor ama ateş nedeniyle çıkamıyorlardı.

    sivilleri doğrudan bakanlikla görüştürdük

    ben mardin'de iddianameye konu konuşmayı yaptığımda, o bodrumdaki kişilere 4-5 gündür ulaşamıyorduk. dönemin içişleri bakanı efkan ala, milletvekili arkadaşlarıma, “bizi dinlemeyen güvenlik birimleri var. ben de tam olarak anlayamıyorum” demişti. bu gelişmelerden sonra ben mardin'e geldim ve iddianameye konu açıklamayı yaptım; “küçük bir heyetle ve ambulansla söz konusu sokağa girişime izin verilsin” dedim. alacağım her insanın da, oradaki adli makamlara geleceğini belirttim. bu kişiler suçluysa, haklarında adlı işlem yapılsın, değilse serbest bırakılır diye çağrılar yaptım. dönemin başbakanı ise, “orada siviller var mı yok mu bilemeyiz” diye açıklama yaptı. oysa oradaki sivilleri biz doğrudan bakanlıkla görüştürmüştük.

    dolayısıyla benim mardin’deki açıklamam hem hükümete yönelik eleştiridir hem de oradaki insanların canlarını kurtarmaya yöneliktir. demokratik hukuk devletleri, iç ve uluslararası hukuka bağlı olmak zorundadır. tam da arkanızdaki yazı bunu ifade etmektedir. devlet adına hareket eden kamu görevlileri, zaman zaman kanun dışına çıkma hakkına sahip değildir.

    sivil yurttaşların oradan sağ salim çıkarılması olanağı varken, açıklamamdan 2 gün sonra içişleri bakanlığı’nın, cizre'de bir binanın bodrum katında 60 teröristin ölü ele geçirildiği açıklaması, işte tam da belirttiğim kaygıların ne kadar haklı olduğunu maalesef ki ispatlamıştır"
  9. süleyman soylu denen, adını kalan ömrünüzde pek duymayacağınız, iktidarın ilk güç kaybettiği gün harcayacağı kişilerin başında geleceklerden biri olan, birilerinin iç işleri bakanı olarak andığı şahıs tarafından "demirtaş denen adam müsveddesi" şeklinde anılmış 6 milyon kişinin temsilcisi kişi.

    geleceğe kimin adı yazılacak , kimin adı mehmet ağar gibi zulümle anılacak göreceğiz.

    e.imla
  10. kendisi hakkındaki "bahsettiginiz kişi teröristtir" söylemine verdiği cevap, hapishane koşullarında hiçbir şey kaybetmediğinin göstergesi. az kaldı...

    !---- spoiler ----!

    tutuklu bulunduğu edirne cezaevi’nden erdoğan'ın 'terörist' sözlerine yanıt veren demirtaş, erdoğan’a seslenerek, “hakareti aynen iade ederim. fakat başka bir açıdan da bu itirafın nedeniyle ‘teşekkür etmek’ istiyorum.” ifadelerini kullandı.
    erdoğan’ın bu sözleri ile, sürecin yargı ile alakası olmadığını açıkça ortaya koyduğunu belirten demirtaş, “f tipi bir hücrede olsam da vicdanım rahat, korkusuz ve mutlu olduğumu bilmeni isterim. bu yüzden benim için ‘endişelenme lütfen'.” dedi.
    demirtaş’ın açıklaması şöyle:
    öncelikle, şahsımda milyonların iradesine yaptığın hakareti aynen iade ederim. fakat başka bir açıdan da bu itirafın nedeniyle ‘teşekkür etmek’ istiyorum.
    bizimle ilgili yargı adı altında yürütülen sürecin yargı ile alakası olmadığını, kararın bizzat tarafından verildiğinin ispat külfetinden kurtardın bizi.
    açık çağrı yapıyorum: 8 aydır emrindeki savcıların ve bazı hakimlerin 6-8 ekim kobani olayları için halkı sokağı yakıp yıkmaya çağırdığıma dair tek bir delil bulamadılar. elinde böyle bir delil varsa, çaresizlik içinde aleyhime delil arayan savcılarına teslim etmeni istiyorum.
    benim terörist olduğumu ve 54 kişiyi öldürttüğümü daha mahkemem başlamadan hüküm şeklinde ilan ederek, bundan sonraki bütün yargılamaları anlamsız ve gereksiz kıldığın için sana ‘şükranlarımı’ sunuyorum. er veya geç hakimlerinin karşısına çıkacağım. orada kimin terörist kimin katil olduğu kamuoyu nezdinde netleşmiş olacaktır. ondan önce hakk’ın nezdinde zaten her şey biliniyordur.
    bu arada kobani olaylarında katledilen 54 yurttaşımızın 44’ü hdp’lidir. kobani olaylarında insanlarımız sokakta katledilirken; cizre’de, sur’da şehirler yıkılırken, siviller katledilirken, 15 temmuz’da darbeye kalkışanlar vali, komutan, emniyet müdürü, savcı, hakim olarak görevdeydiler.
    bu kişilerin 15 temmuz darbe girişiminin içinde olduklarını ve yüzlerce sivil yurttaşı acımasızca katlettiklerini görüyor olmana rağmen, 6-8 ekim katliam ve provokasyonlarında payları olup olmadığını soruşturmak yerine, bütün suçu benim üstüme yıkarak siyasi bir rakibinden intikam alma basitliğine düşüyor olman tam bir gaflettir.
    ülkede yaşanan her olayın birinci derecede siyasi sorumlusu, 15 yıldır ülkeyi yönetiyor olduğun için öncelikle sensin. bunu unutturmaya çalışma gayretlerin gözümüzden kaçmıyor.
    dört duvar arasında olmama rağmen; panik halinde bana haksızca saldırıyor olman mertlikten uzak bir tutumdur. bilmeni isterim ki; allah’tan başka kimseden korkum yoktur. ne senden ne de emrindeki zulüm uygulayıcılarından merhamet dilenmek gibi bir ucuzluğa düşmeyeceğim. ömrümün geri kalanını hapiste geçireceğimi bilsem de onursuzluğu ve teslimiyeti asla kabul etmeyeceğim.
    hdp ve hdp’nin bütün dostlarıyla birlikte içerde ve dışarda faşizme karşı direneceğiz ve tarihsel olarak emin ol ki, biz kazanacağız.
    f tipi bir hücrede olsam da vicdanım rahat, korkusuz ve mutlu olduğumu bilmeni isterim. bu yüzden benim için ‘endişelenme lütfen’. (birgün)

    !---- spoiler ----!